Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Son İletiler

Sayfa: 1 ... 5 6 [7] 8 9 10
61
Sn.Taşpınar Yukarıdaki Mesajı Size Gönderdim. Bir Çok Sitede Kur'an-ı Kerim Ayetleri Sadece tek bir Kelimeye Kur'an-ı Kerimin Perspektifine Uyup uymadığına hangi manada söylendiğine değil Anladığı Kadarıyla Sonuç Çıkarmaya Çalışılıyor. Ve Bu Hatayı SAdece Ateistler Değil Müslümanlarda Yapıyor.

Mesela,Tek bir kelime Kuran'da Hak Kelimesi,

    ...Bunların hepsinden önemlisi, Kur’an’da hakk kelimesinin, Allah Teala’nın bir sıfatı (22/6, 22/62, 24/25, 31/30) ve bir ismi (57/16) olarak olarak geçmesidir. Bu şu anlama gelmektedir: Allah Teala kendisini bu kelimeyle ifade etmektedir.

Dolayısıyla daha sonra bazı kelamcılar tarafından Eski Yunan düşüncesinden lisana sokulan “varlık” (vücud) kelimesiyle ortaya konan  “Allah vardır”, veya “Allah yoktur”, şeklindeki ifadelerin tamamen anlamsız olduğunu söyleyebiliriz.

Çünkü ”varlık” kavramı belli bir süre için yaratılmış şeyler için kullanılır.[8]
    İkinci tür bozulmaya örnek olarak ‘ilm kelimesinin gramerinin (kullanımının) bozulmasını gösterebiliriz. Bu kavramın bozulması kelimeyi din ilmi / dünya ilmi şeklinde iki kategoriye ayırmakla başlamıştır:
                    din ilmi
                         (ilmü-d din)

                 ilm

                                           dünya ilmi
                         (ilmü-d dünya)


Şekil 4.  İlm kavramının din ilmi / dünya ilmi
diye ikiye bölünmesi.

Halbuki ne Kur’an’da, ne de altı hadis kitabında böyle bir ayırma bulunmamaktadır. ‘İlm kelimesinin bu şekilde iki sınıfa ayrılması “dünya ilmi” sınıfına alınan tabiat ilimlerinin zamanla değersiz kabul edilmesine yol açmış ve müslümanların bu alandaki çalışmalarının yolu daraltılmış ve kapatılmıştır.
   
Üçüncü tür kavramsal bozulmaya (yani kavram indirgemeciliğine) örnek olarak Kur’an’da yaratılışla ilgili kelimelerin zamanla tek kelimeye indirilmesini gösterebiliriz. Kur’an’da göklerin ve yerin, canlıların ve insanların yaratılışıyla ilgili olarak şu kelimeler geçmektedir: haleka, fatara, fataka, feleka, ahya, sevva, savvere, bedee, ce’ale, enşee, bene’a, enbete, zere’a, besse, enzele, rafea, elka.

 Bu kelimelerin herbiri Kur’an’da belli şekillerde geçmektedir ve hiçbiri diğerinin yerine kullanılmamaktadır.

Bunlarda yapılacak bir indirgeme, yaratılışla ilgili çok önemli bilgilerin kaybedilmesine ve dolayısıyla Kitap’la gerçeklik arasındaki bağlantının kaybedilmesine yol açacaktır.[9]

Kitap’la gerçeklik arasındaki bağlantının kaybedilmesi ise, hem bilgiye ulaşmanın yollarını kaybettirecek, hem de Kitab’a güveni ve inancı zayıflatacak veya onu herhangi bir kitap durumuna sokacaktır. Bu mesele üzerinde bu kadar hassasiyetle durmamızın sebebi işte budur.


 [9] Meallerde haleka, fatara, ve ce’ale fiilleri “yaratma” diye çevrilmektedir. Halbuki haleka kelimesinin kendisi bile Kur’an’da üç ayrı anlam çerçevesinde kullanılmaktadır.

Gene üçüncü tür bozulmaya örnek olarak Kur’an’da ‘adl (= adalet) ve kıst (=insaf) kelimelerinin birbiri yerine kullanılmasını; gök cisimleriyle ilgili necm (= yıldız) kelimesiyle kevkeb (= gezegen) kelimelerinin birbirine karıştırılıp “yıldız” kelimesine indirgenmesini gösterebiliriz.

Gene Kur’an’da  geçen zamanla ilgili kelimelerden (hıyn, an, vakt, saat, yevm, şehr, sene, asr, dehr, ecel) bazılarının meallerde bazıları yerine kullanılmasını gösterebiliriz.
    Bir lisanda kavram indirgemeciliğinin o lisanda bilgiyi nasıl etkileyebileceğini klasik mekanik kavramlarıyla bir örnek kullanarak açıklayabiliriz.

 Bilindiği gibi, klasik mekanikte bütün kavramlar ve formüller üç temel kavram üzerinden tarif edilebilmektedir. Bu temel kavramlar şunlardır: Kütle, uzunluk ve zaman. Bunların sembolleri de sırasıyla m, l ve t’dir. Öteki fizik kavramları bunların çarpım ve bölümlerinden elde edilir. Mesela hız (v=l/t), ivme (a=v/t), kuvvet (F=m.a), moment (M=F.l), momentum (p=m.v), enerji (E=mv2), güç (P=F.l / t).

Şimdi biri çıksa ve “güç”, “kuvvet”, “moment”, “momentum” ve “enerji” kavramları arasındaki farkları bir kenara bırakıp bunların hepsinin yerine sadece “kuvvet” kelimesini kullansa ne olur? Bu şekilde ancak çok basit birkaç fizik problemini çözebilir (mesela hız ve ivmeyle ilgili problemler), birçok problemi ise çözmek bir yana, anlaması bile mümkün değildir.


Lisanın ifade gücü

   Bir lisanın ifade gücü, aşağıdaki özelliklere bağlıdır:
    a)    Kavramlarının kafi derecede zengin olması.
    b)  Kavram yapısının, yani lisanın kavramları arasındaki bağların gerçekliği ifadeye uygun olması, çelişkiler meydana getirmemesi.
    c)  Lisanın gramerinin, yani kullanım biçimlerinin, onun kavram yapısını desteklemesi.

   Bu özellikler açısından lisanları incelediğimizde şunları söyleyebiliriz: Bir lisanın sadece kelime açısından çok zengin olması onun çok güçlü bir lisan olması için yeterli değildir. Kavramlar arası bağların tutarlı olması daha önemli bir özelliktir. Çünkü kavramları tutarlı olan bir lisanın kavram yapısı içinde yeni kavramlar türetip bunları da lisana eklemek ve onu kelime açısından zenginleştirmek mümkündür.

Lisanların karşılaştırılmasında en önemli hususlardan biri de, karşılaştırma işini her lisanın en temel kavramlarını açık bir şekilde ortaya koyarak yapmaktır.

Aksi takdirde, yapılacak karşılaştırmalar çok sathi kalacak ve bize esaslı bir bilgi kazandırmayacaktır. Lisanların hayat tarzlarını yansıttığını göz önüne alırsak, bir lisanın temel kavramlarının, bize o lisanın ifade ettiği hayat tarzının temel prensipleri hakkında bilgi vereceğini görürüz.
   
Lisandaki değişimlere bakarak bir medeniyetin tarih içinde hangi dönüşüm ve değişimlere uğradığını inceleyebiliriz.

Bu yaklaşım bize, o medeniyetin tarih içindeki gelişim ve değişimini daha doğru bir şekilde anlama ve değerlendirme imkanı kazandıracaktır.
 Yalnız, burada dikkatleri sadece kelimelerin başka kelimelerle zaman içinde nasıl değiştirildiği üzerinde değil, kelimeler arası kavram ilişkilerinin değişimi üzerinde de yoğunlaştırmamız gerekmektedir.

    Bu önemli hususu bir örnekle açıklamak için, millet kavramının ondokuzuncu  yüzyıl Osmanlı ve Cumhuriyet tahinde büyük dönüşümlere uğramış olan hayat tarzı ve lisanı içindeki yerine bakalım. “Millet” kelimesi Osmanlı-İslam medeniyetinde, bu medeniyetin kavram yapısı içinde bu gün “kültür” diyebileceğimiz “gelenekler / davranış biçimleri” anlamında kullanılıyordu. Hatta bu kelime o dönemlerde hazırlanmış Fransız ve İngiliz lugatlerine “kültür” manasında milieu olarak girmişti.

Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında Ziya Gökalp ve onun takipçileri bu kelimeyi esas kullanımından çıkarıp Fransız İhtilali’nin temel kavramlarından “ulus” manasında kullanmaya başladılar.
 Bu gün de hala “millet” kelimesi bizzat müslümanlar tarafından bu bozulmuş anlam çerçevesi içinde kullanılmaya devam etmektedir.

Diğer bir ifadeyle Kur’an’daki millet kelimesi bu gün gene Kur’an’daki kavm kelimesi yerine kullanılmaktadır. Böylece, yirminci yüzyılın başlarında doğru bir ifadeyle “Cemiyeti Akvam” (= kavimler topluluğu) olarak isimlendirilen topluluk daha sonra “Birleşmiş Milletler” olarak isimlendirilir hale gelmiştir. Arap ülkelerinde ise benzer bir kavramsal bozulma ile Birleşmiş Milletler’e Ümem’il Müttahide yani “Birleşmiş Ümmetler” denilmektedir.
 
  Geçtiğimiz yüzyılda öteki siyasi kavramlarda da benzer bir bozulma yaşanmıştır. Böylece müslümanlar, Kur’an’da çok önemli siyasi kavramlar olan din, millet, ümmet ve  kavm kelimelerinin meydana getirdiği kavram yapısının lisanlarında bozulmasını engelleyememiş, bu kavramlar arasındaki anlam ilişkilerinin önemini ihmal etmişlerdir. [3]

----
  [3] Bu bozulmuş kavram yapısı düzeltilmeden yeni bir medeniyetin siyaset teorileri nasıl kurulabilir, düşünmek gerekiyor.

   Lisan ve hayat tarzı arasındaki alaka bize medeniyetler arası karşılaştırmalarda çok önemli bazı imkanlar sağlar. Farklı bir medeniyet içindeki insan ve toplum davranışlarını inceleyip değerlendirirken mutlaka o topluma hakim lisanı ve onun kavramlarını da incelememiz gerekmektedir, aksi takdirde, onların davranışlarına mana  vermede yanlışlıklara düşmekten kurtulamayız.
   
Kur’an’ı, içindeki kavramlar açısından incelediğimiz zaman şunları görüyoruz: Kur’an’da (fiil, sıfat ve isim halinde) 20 binden fazla kelime bulunmaktadır. Ayrıca birçok kelimenin birkaç farklı anlamda kullanıldığını da görüyoruz. Mesela hakk kelimesi Kur’an’da bizim tesbitimize göre 13 farklı anlamda geçmektedir.[4]

 Kur’an’daki her kelimenin farklı kullanımlarını da göz önüne aldığımızda bu gün alışık olduğumuz kitap sayfası ölçülerine göre 200 sayfalık bir kitapta 100 bine yakın kavram karşımıza çıkmaktadır

. Ayrıca ve daha da önemlisi, Kur’an’daki kelimelerden birbiriyle tutarlı daha birçok yeni kavramlar türetilebilmek-tedir. Fakat, aşağıda örneklerini göreceğimiz gibi, günümüzde müslümanlar bu kelimelerin farklı anlamlarda nasıl kullanıldığını iyice araştırıp lisanlarını zenginleştirecekleri yerde, aksine Kur’an’da geçen farklı kelimeleri bile çoğu zaman tek kelimeye indirgemek suretiyle lisanlarını büsbütün işe yaramaz hale getirmektedirler.
---
[4] Bir kaynakta bu kelimenin 18 farklı anlamda kullanıldığı ifade edilemektedir. Bakınız: Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, Cilt 15. s. 137-139.

Yukarıdaki Yazı Şu Sitedeki Dökümanlardan (İSLAM'DA GERÇEKLİK KAVRAMI)
Alıntıdır.http://www.sakirkocabas.com/published.html

Bu Dökümanları İncelemeliyiz...
Aksi Taktirde Haşa Allah'ın Adına Hüküm Vermiş olduğumuz gibi Bizim Basiretsizliğimiz O'nun Yanlış Anlaşılmasına Neden olabilir. Lütfen Kur'an dan Ayetleri Sadece indirgenmiş kelime kalıblarına göre baz alarak kullanmamalıyız.

Günü Birlik Bir Açıklama izah ile belki beni tatmin edebilirsiniz ama Gelecekte Onarılamaz bir hataya Düşebilirsiniz...

Yukarıdaki Dökümanda Sadece Hakk' kelimesi Kuran'da Ele Alınarak  Ne Kadar Fazla Tahribe Uğradığını Görüyoruz..

Dökümanda Nasıl Araştırma Yapılacağı ve Lisanın Önemi vs. Anlatılıyor...

Diğre Dökümanlarıda mutlaka İncelemeliyiz....

Aksi  Taktirde Cop-paste Öteye Gidilemediği gibi Ayet ler ile Söylediğimiz her Açıklama (Karşı tarafı ikna etsin veya etmesin) Kur'an ın Açıklaması olamaz...

Hiç bir Zamanda Kuran Mucizesi olarak bilimsel kanıt olarak bir şeyleri kesin olarak ifade etmemeliiyiz.
Kelimelerin Anlamlarını(Kuran'bütününde Kullanıldığı gibi) Açıklayı bir Anlamıda Günümüzdeki Bilimsel Araştırmaylada ispatlandı demeliyiz...

örnek,Kliseler Güneşin Dünya etrafında döndüğüne inanıyorlardı. O zaman bu bilimseldi. yüzyılsonra Dünayanın kendi ve Güneş etrafında Dödüğü iddaları karşısında kilise bu iddaları ortaya atan kişileri baskı altına aldı vs...

Neyi ifade etmek istediğimi inşalla anlamışsınızdır... 

62
Kur'an'da gökyüzü
Öncelikle belirtmek isterim ki surenin başını sonunu okumak lazım gibi bir düşünceye kapılacaksanız fazla yorulmayın zira bu son ayettir bundan önceki 11 ayet de buradaki görüşü değiştirecek bir yargı barındırmamaktadır.Merak eden açıp okuyabilir.
Talâk(*) Sûresinin 12 . Ayetinde
Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah’ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.
Burada da bakara suresinden bir ayet vardır yine sureyi genel olarak değerlendirsek dahi ki isteyen uğraşabilir aşağıdaki yargıyı pek değiştirebileceğini sanmıyorum.
Bakara(*) Sûresinin 29 . Ayetinde
O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
Yine aynı durum söz konusudur.
İsrâ Sûresinin 44 . Ayetinde
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.
Ve işte bir kısım daha;
Mü’minûn Sûresinin 86 . Ayetinde
De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
Bir ayet daha ve durum aynı;
Fussilet Sûresinin 12 . Ayetinde
Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.
Bir örnek daha;
Mülk Sûresinin 3 . Ayetinde
O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?
Ve işte bir ayet daha;
Nûh Sûresinin 15 . Ayetinde
‘Görmediniz mi Allah yedi göğü, tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?’
Ve bulabildiğim son ayet;
Nebe’ Sûresinin 12 . Ayetinde
Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.
İlk önce çokça (İslami içerikli) yerde dolaşan şu asılsız bilgiden bir kurtulalım;
Diğer bir ilginç nokta da Kuran’da 7 gök tabirinin tam 7 kez geçmesidir. Bu geçişler 2 Bakara Suresi 29, 17 İsra Suresi 44, 23 Muminun Suresi 86, 41 Fussilet Suresi 12, 65 Talak Suresi 12, 67 Mülk Suresi 3, 71 Nuh Suresi 15. ayetlerde gerçekleşmektedir.

Görüldüğü üzere ben bile 8 ayet buldum gözden kaçırdıklarım olabilir daha onları hiç saymıyorum.

Diğer ilgimi çeken noktaya gelelim;
Her durumda Atmosfer’in ayrı ve uyumlu tabakalardan oluştuğunu söylemek son yüzyıllarda mümkün oldu. Kuran’ın indiği dönemlerdeki bilimsel seviye ile Atmosfer’in katmanlarının incelenmesi ve katmanların var olduğunun söylenmesi mümkün değildir. Fussilet suresi 12. ayette söylenen “… Her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti” ifadesi de katmanların incelenmesiyle anlaşılmakta ve her tabakanın ayrı bir görevle donatıldığı anlaşılmaktadır. Her tabakanın üzerine düşen görevi yerine getirmesi sayesinde Dünya’mızda yaşayabiliyoruz.
Maalesef ki İslam gelmeden çok önce bile bilinen bir gerçekti(*) atmosferin 7 katman olduğu.Hemen örnekler ile açıklayayım;

Ptoleme'nin evreni (MS 150)


İnsanlar bu gökte yedi hareket eden 7 cismi tanrısallaştırmışlar, her gün birine tapmışlar. 7 günlük hafta buradan gelir. Her güne de tanrılarının ismini vermişler.

Pazar - SUNday - Dimanche (GÜNEŞ)
P.tesi - MONday - LUNdi (AY)
Salı - TUEsday - MARdi (TWIA kuzey ülkelerinin SAVAŞ tanrısı, MARS akdenizin SAVAŞ tanrısı)
Carşamba - WEDNEsday - MERCRedi (WODEN kuzey ülkelerinin tanrısı, MERKÜR akdenizin tanrısı)
Perşembe - THURSday - JEUdi (THOR kuzey ülkelerinin yıldırım tanrısı, akdenizin ZEUSu) - JUPİTER
Cuma - FRiday - VENdredi (FRIA kuzey ülkelerinin güzellik/aşk tanrıçası, VENÜS akdenizin güzellik/aşk tanrıçası)
C.tesi - SATURday - SAmedi (SATÜRN)

Doğa kanunları hakkında bir şey bilinmediğinden (yerçekimi gibi), bu 7 cismin saydam kristal kürelerde dolaştıkları söylendi (---> göğün 7 katı).


Bu kısma bakınca aslına bilinmeyen bir şeyin söylenmediği açıkca görülüyor sanırım.Haa yine de net bir bilgi değildir çünkü gökyüzü 5 katmandır.


http://www.windows.ucar.edu/tour/link=/earth/Atmosphere/layers.html

Bir sitede Böyle Bir İddaa Var ?
Yanlış Anlamayınız...
63

Yukarıda Medyen halkından bahseden bilgileri teyid eden ve expedia'dan alıntı yapılan haritanın koordinatlarını gösteren ek haritayı veriyorum.

Alıntı
29 (Ankebut) : 35, 36, 37
35. Andolsun ki, biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır.
                           
36. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın! dedi.
           
37. Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.



64










65
Bunları Biliyor muydunuz..? / Bunları Biliyor muydunuz..?
« Son İleti Gönderen: T.Taşpınar Nisan 18, 2011, 07:36:28 ÖS »
BUNLARI  BİLİYOR MUYDUNUZ..?

•   Kuran’da geçen eski kavimlerin (Lut, Ad ve Semud) yaşadığı bölgelerin enlem ve boylam koordinatlarına sure ve ayet numaralarıyla mucizevî şekilde işaret edildiğini…

•   Kuran’da bahsedilen “evrenin 6 günde yaratılması” bilgisinin, modern astrofiziğin keşfettiği ilk atomların ‘Big Bang’den sonraki 300 bin yılda oluştuğu bilgisiyle, Mearic: 4 ayetindeki, “50 bin yıl süren bir gün” süresi ile mucizevî bir şekilde örtüştüğünü…   

•   Zariyat Suresinde geçen,  gökleri donatmış olan “hubuk” kavramının, sularda ve kumlarda oluşan “dalgalar” anlamına geldiğini ve astronominin en son bulgularında uzayın gravitasyon (kütle çekim) dalgalarıyla dolu olduğunun tespit edildiğini…    

•   Dünyamızın kaçınılmaz kıyametinin, yaklaşmakta olduğumuz galaksi merkezindeki dev karadeliğe düşmek olacağı ve Duhan suresinde bahsedilen dumanın, galaksi merkezinin yakın çevresinde bulunan (ve hatta bize doğru genişleyen) dev molekül bulutlarından kaynaklanacağını…   

•   Tarık Suresinde geçen “necm-i sakıb” (delen yıldız)ın, “sakb” kökünün içerdiği anlamlar ışığında, modern astronominin keşfettiği “pulsarlar” ve bunların çıkardığı madde jetlerinin özellikleri ile mucizevî bir uyum oluşturduğunu ve Tarık=Vuruşlu anlamıyla birlikte ele alındığında surede bahsedilenin “pulsarlar” olduğunun kesinleştiğini…

•   Kuran’ın Nur Suresinde “Yüce Allah’ın nurunun temsili” olarak tasvir edilen kavramın, Samanyolu Galaksisinin yapısıyla ilgili bilimsel bulgularla birebir örtüştüğünü…

•   Modern biyolojideki “zigot” (döllenmiş tohum) kelimesinin etimolojik köken olarak “koşum-boyunduruk” anlamına geldiğini ve Kuran’ da geçen “ekmam” (döllenmiş tohum)kelimesinin kökeninde de “koşum ve boyunduruk” anlamlarının bulunduğunu…

•   Vakıa Suresindeki anlatımların mucizevî bir şekilde atom altı parçacıklarıyla (kuantum) protonlar ve elektronların özellikleri ve etimolojik kökenleriyle tam bir uyum içinde olduğunu…      

•   Canlıların ve dolayısıyla insan vücudunun temel yapıtaşı olan “karbon” elementinin etimolojik köken olarak “ateşte pişmiş toprak” anlamına geldiğini ve Kuran’da insanın yaratıldığı madde olarak geçen “fahhar” kelimesinin de aynı şekilde “ateşte pişmiş toprak” anlamını  içerdiğini…

•   Kuran’daki 19’un, aslında 15:87 ayetinde beyan edilen 7 rakamı ile birlikte 7-19’lu ikili bir sistem olduğunu ve mucizevî bağıntılarının ortaya konduğunu…        

•   ………..
      
66
Doğuda Olmayan Ve Batıda Olmayan Işık / Doğuda Olmayan Ve Batıda Olmayan Işık
« Son İleti Gönderen: T.Taşpınar Nisan 18, 2011, 07:26:07 ÖS »

DOĞUDA OLMAYAN VE BATIDA OLMAYAN IŞIK (?) (Kuran-ı Kerim, 24:35)


Fermi Teleskobu Samanyolu'nda Dev Yapılar keşfetti.
 
Uzay Araştırmaları

(Zeynep Tonga’dan bir alıntı.   Cuma, 12 Kasım 2010 09:30)
NASA’nın Fermi Gama-ışını Uzay Teleskobu Samanyolu’nun merkezinde daha önce görülmemiş bir yapı olduğunu keşfetti. 50.000 ışık yılı bir mesafeye yayılan bu yapı galaksinin merkezindeki oldukça büyük bir karadeliğin patlamasının kalıntılarından kaynaklanıyor olabilir.


Fermi’nin tüm gökyüzünü içeren taramaları sonucu burada da gösterilen 1-10 milyar elektron voltluk bir enerji yayan Dev bir gama-ışını yapısı keşfedildi. Galaktik merkezden başlayıp  Samanyolu düzleminden  kuzey ve güneye 50 derece genişleyen  ve Başak takımyıldızıyla Grus Takımyıldızı arasında tüm gökyüzünü kaplayan dev bir dambıl şekliyle ortaya çıkıyor.
Telif Hakkı: NASA/DOE/Fermi LAT/D Finkbeiner ve diğerleri.

“Bizim gördüğümüz galaktik merkezin kuzey ve güney kutuplarından çıkan ve 25.000 ışık yılı bir alana yayılan iki gama ışını balonu fakat doğasını henüz tam anlamıyla anlamış değiliz” diyor durumu ilk fark eden Doug Finkbeiner, (Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi, Cambridge) Bahsedilen yapı, Başak takımyıldızından Grus takımyıldızına kadar uzanan bir alanı kaplayarak görünen uzayın yarısından fazla bile olabilir. Konu hakkındaki bulguları içeren bir dosya The Astrophysical Journal  Dergisinde kabul edilmiş durumda.

Kaynak: NASA

http://gokyuzu.org/index.php?option=com_content&view=article&id=575&Itemid=178
http://www.nasa.gov/mission_pages/GLAST/news/new-structure.html

Samanyolu Galaksisi'nin merkezinde dev kabarcıklar

hürriyet.com.tr/DIŞ HABERLER   10 Kasım 2010


ABD'li bilim insanları, Samanyolu Galaksisi'nin merkezinde birbirine yapışık dev boyutta iki kabarcık tespit etti. ABD Ulusal Havacılık ve Uzay İdaresi (NASA), şimdi Fermi Gamma Işını Uzay Teleskopu'yla keşfettiği dev kabarcıkları anlamlandırmaya çalışıyor.

NASA'ya bağlı gök bilimciler, gama ışınları yayan dev oluşumların ne olduğu hakkında neredeyse hiçbir bilgileri bulunmadığını belirtti. Genişlikleri 25 bin ışık yılı (bir ışık yılı yaklaşık 10 trilyon kilometre) olan yer fıstığını andıran kabarcıklar, Samanyolu Galaksisi'nin üst ve alt kısımlarında birbirine yapışık halde bulunuyor.


http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=16263135&tarih=2010-11-10

Uzayda esrarengiz iki dev kabarcık

Bilim adamları, Samanyolu galaksisinin merkezinde, birbirine yapışık ve gama ışınları saçan iki esrarengiz dev kabarcık keşfetti.  10:52 | 10 Kasım 2010

Bu tuhaf oluşumları keşfeden ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Harvard Üniversitesi Astrofizik Merkezinde görevli Doug Finkbeiner adlı gökbilimci, 50 bin ışık yılı (1 ışık yılı 9,46 trilyon km) uzunluğunda, Samanyolu’nun merkezinde güneye ve kuzeye doğru, Başak takım yıldızından Turna takım yıldızına kadar yayılan ve birbirine bağlı olan iki dev kabarcığın nasıl meydana geldiğini veya kökeninin ne olduğunu tam anlayamadıklarını belirtti.
Finkbeiner, "Galaksinin merkezinde gördüğümüz iki yapışık dev yapı, güneye ve kuzeye doğru, her biri 25 bin ışık yılı bir mesafeye yayılan ve Samanyolu’nda bugüne kadar keşfedilen diğer gama ışını kaynaklarından daha güçlü ışın yayıyor" dedi.

http://www.milliyet.com.tr/Magazin/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1312596&Date=10.11.2010&Kategori=magazin&b=Uzayda%20esrarengiz%20iki%20dev%20kabarcik


NUR SURESİ 35.AYET:

Allâhu nûrus semâvâti vel ard, meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh el mısbâhu fî zucâceh, ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr, nûrun alâ nûr, yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs, vallâhu bi kulli şey’in alîm.

Yukarıdaki ayette geçen bazı ifadelerle Samanyolu Galaksisi hakkındaki yeni keşifler bir arada değerlendirildiğinde yine ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Ayette geçen - el mısbâhu fî zucâceh  ifadesinin cam fanus içindeki lamba, çıra olarak tercüme edilmektedir. Yukarıdaki şekillere dikkat edilirse tam da ayette söz edilen şekilde cam fanus benzeri bir yapının ve bunun içinde bulunan lamba ya da çerağın (çıranın)bulunduğunu görürüz. Galaksi merkezinde çubuk şeklindeki yapının çırayı andırdığından da önceki bölümde bahsedilmişti. Şimdi ayette geçen şu deyimleri bir kez daha ele alarak yukarıdaki fotoğraflarla karşılaştırabiliriz.

lâ şarkîyetin : doğuda olmayan (bulunmayan)

ve lâ garbiyyetin : ve batıda olmayan (bulunmayan)

nûrun alâ nûr : nur üzerine nur

Bu ifadeler ve anlamlar Samanyolu hakkındaki yeni bilimsel keşiflerle ortaya çıkan bazı özelliklerin mucizevi bir şekilde 24:35 ayetindeki  karşılığını bulmaktadır.

Bilimsel keşiflerde ortaya çıkan, gama ışınlarından oluşan dev kabarcıkların cam fanusa benzemelerinin yanında galaksi düzlemine göre kuzey ve güney yönünde bulunması , ayette geçen,
 
lâ şarkîyetin : doğuda olmayan (bulunmayan) ,  ve lâ garbiyyetin : ve batıda olmayan (bulunmayan)

ifadelerinin bir yansıması olması gerektiği kanaatindeyiz. Zira ana yönler açısından düşünülürse doğuda ve batıda bulunmayan şey, ancak kuzey ve güney yönlerinde bulunabilir.

Bu özelliklerin yanında  nûrun alâ nûrin : nur üzerine nur ifadesi de gama ışınından oluşan dev kabarcıklara benzetilen yapıların yukarıdaki şekilde de hemen fark edileceği gibi kuzey ve güney yönünde üst üste bulunması durumuna bire bir uyum göstermektedir.

Ayrıca dikkat etmek gerekir ki, Yüce Allah kendi nurunun temsilini galaksimizdeki ve hatta belki de tüm evrendeki en büyük nurani yani ışınsal-ışıksal yapılar ile açıklaması bilimsel verilere ve mantığa da çok daha uygundur. Çünkü ayetin hemen başında göklerin ve yerin nurundan bahsedilmesi zaten evrensel boyutta ve ebatlarda bir yapıyı çağrıştırmaktadır.  


67
Adem'in Dünya'ya İndirildiği Koordinat / Adem Dünya'nın Neresine İndirilmiştir?
« Son İleti Gönderen: T.Taşpınar Ocak 13, 2011, 09:33:18 ÖÖ »
YERYÜZÜNDE  İNSAN NESLİNİN İLK OLARAK ORTAYA ÇIKTIĞI YER: AFRİKA
RİFT VADİSİ

Yeryüzünde insan neslinin ilk olarak ortaya çıktığı bölgenin Rift Vadisi ve Doğu Afrika olduğuna dair çeşitli bilimsel çalışmalardan elde edilen sonuçlar vardır. Aşağıda verilen bazı kaynaklardaki alıntılarda da bu konuyla ilgili önemli bilgiler açıklanmaktadır. Bu kaynakların birçoğu, evrimci görüşü savunan kişi ve kuruluşların görüş ve düşüncelerini içermesine rağmen, esasında Adem’in evrim sonucu olmadan yeryüzünde belirdiğini destekleyen bilgilerdir. Nasıl mı? İsterseniz önce bilimsel yollarla elde edilen bilgiler ile evrimci düşünürlerin  bu konudaki açıklamalarının kısa bir özetine bakalım:

“Yaklaşık 2.4 milyon yıl öncesine tarihlenen insan soyunun anavatanı Afrika ve Rift Vadisi’dir.”    
(Kaynak: Bilim ve Yaratılışçılık; ABD Ulusal Bilimler Akademisi.)


 “İlk insanların ortaya çıktığı Rift Vadisi nasıl oluştu?

"Yer Afrika, zaman 15 milyon yıl önce, Miyosen Çağı (20 milyon ile 5 milyon yıl öncesi arasındaki zaman dilimi). Kıtanın Avrasya ile bir kez daha çarpışmasının üzerinden sadece birkaç milyon yıl geçmiş. Çarpışma yerkabuğunu oluşturan ve kıtaların, üzerinde dev granit tekneler gibi yüzdüğü levhaların devinimiyle meydana gelmiş.
O zamanlar Afrika'nın manzarası şimdikinden çok farklıydı: Kenya ve Etiyopya'nın dağlık yükseltileri mevcut değildi ve günümüzde Rift Vadisi'nin batısında kesilen orman örtüsü Miyosen Çağı'nda Hint Okyanusu'na kadar uzanıyordu. …

Ama Rift Vadisi'ndeki jeolojik devinim, biri Kenya, diğeri Etiyopya'da iki kütlesel yer yükseltisinin ortaya çıkmasıyla şaşırtıcı sonuçlar yarattı. Yerkabuğunun derinliklerindeki magmanın devinimiyle yüzey en az 1000 metre yükselerek bu iki ülkede dağlık yükseltilerin oluşmasına yol açtı.

Yerkabuğu yukarı doğru itildikçe müthiş basınç altında çatırdıyordu. Ve sonunda basınç karşı konulamayacak kadar arttığında yerkabuğu çatladı. Kuzeydoğudan güneybatıya uzanan bir çizgide fay hatları açılırken trilyonlarca ton kaya parçası aşağı yuvarlandı. Böylece, yükselen yerkabuğunun yarılmasıyla Büyük Rift Vadisi'nin oluşumu başladı.
….

Tanzanya, Kenya ve Etiyopya boyunca vadinin tabanı göllerle ve sönmüş volkanik dağlarla kaplıdır. Ve yine bu taban, ilk atalarımızın ve onların Australopithecus* türünden kuzenlerinin kalıntıları bakımından zengin fosil yataklarıyla doludur.
Göl İnsanları, Evrim Sürecinden Bir Kesit , Richard Leakey, Roger Lewin, TÜBİTAK yayınları


İNSANIN TARİHÇESİ

İnsanın tarihini anlamanın yeni ve kesin yolu: Genlerimize bakmak

Hücrelerimizde genler bulunur. Genler, tırnaklarımızdan piyano çalma yeteneğimize kadar kim olduğumuzu belirleyen şerit benzeri bir hayat kodundan, DNA’dan oluşur. Genleri inceleyerek, atalarımızın izledikleri coğrafik yolun başlangıcının Afrika’ya, türlerimizin şafağına kadar uzandığını görebiliriz. Sonra iki kişiyi ele alıp genlerini karşılaştırdığımızda, onların daha yakın zamanlı muhtemelen Afrika’nın dışında yaşamış bir ortak ataya sahip olduğunu görebiliriz. Dahası, artık bu ataların nerede yaşadıkları ve anayurtlarını ne zaman terk ettikleri de kanıtlanabilir. Bu dikkate değer kanıtlar, birçok insanın çığır açan çalışmalarının sonucu olarak, sadece geçtiğimiz on yılda mümkün olabilmiştir.

İçimizden birçoğu bir zaman makinesi icat edip atalarımızın yaşadıkları zamana yolculuk yaptığımızda neler bulabileceğimizi merak etmiştir. Bu makine bizi nereye götürecekti? Kendimizi herhangi bir ünlü ve saygıdeğer insanla uzaktan akraba bulabilecek miydik? İlk insanlara ulaşmak için kaç kuşak geçmemiz gerekecekti? Darwin’in iddia ettiği gibi soyağacımız maymunlara ve onun da ötesinde solucanlara ve tekhücreli varlıklara mı uzanıyordu? Okuldaki biyoloji derslerinden bunun böyle olması gerektiğini biliyoruz, ama tıpkı öldükten sonra ne olacağımız konusu gibi, bu konuyu da tam anlamıyla kavramak güç.

Teknolojik gelişmelerde atılan adımlara o kadar alıştık ki, her yeni adımda kafamızdaki acaba soruları azalıyor. Çok yakın bir tarihe kadar, genetik bilimciler, bizim dünyayı nasıl fethettiğimizin ayrıntılı tarihini çizmek için genlerden faydalanmayı ancak rüyalarında görebilirlerdi. Onların kötümser olmalarının nedeni, inceledikleri genlerin büyük kısmının her kuşakta birbirine karışması ve toplumların çoğunda ortak olarak görülmesiydi. Onların görevleri daha önce oynanmış bir iskambil oyununu, karıştırıldıktan sonraki haliyle bir kâğıt destesinden yeniden yaratmaya çalışmaktı. Dolayısıyla değil türlerimizin başladığı zamana, birkaç yüzyıl öncesine giden bir genetik soyağacını doğru bir şekilde çıkarmak bile neredeyse imkânsızdı. İnsanların çoğu derilerinin altında birbirine çok benziyordu, o zaman nereden başlanabilirdi?

Adem ile Havva genetik soyağacı

Adem ile Havva kolları diye adlandırılan cinslere özgü genetik kolların kullanımı, geçtiğimiz on yılda her şeyi değiştirdi. Bütün diğer genlerden farklı olarak, mitokondriyal DNA (hücre çekirdeğinin dışındaki bir gen koleksiyonu) bize sadece annelerimizden kalır, Y kromozomu da sadece erkeklerden. Bu iki cinse bağlı gen seti hiçbir karışma olmadan kuşaktan kuşağa değişmeden aktarılır ve böylece atalarımıza, ilk primatlara kadar izlenebilir. Böylece biri annelerimizden biri de babalarımızdan olmak üzere iki ailevi genetik soyağacı kurabiliriz. Sonuç olarak, herhangi bir toplulukta, bu topluluk ne kadar geniş olursa olsun, bu iki genetik soyağacı yoluyla herhangi iki bireyi izleyip ağaçtaki en yakın ortak atalarına ulaşabiliriz. Bu ata 1500 ya da 150 binyıl önce yaşamış olabilir ama, bütün atalara bu yeni kurulmuş Adem ve Havva genetik soyağacında bir yer ayrılabilir. Bunlar, modern insanın genetik kollarının gerçek dalları olan gerçek ailevi soyağaçlarıdır.

Her ağaçtaki dalların her biri tarihlenebilir (Her ne kadar bu tarihlerin doğruluğu tam olarak kesinlik kazanamamış olsa da). Birçok bölgesel insan soyağacı, belli açık sınır işaretleri kullanarak kenarların birleştirilmesi yoluyla tıpkı bir yapboz gibi birbirine uyumlu hale getirilmiştir. Böylece Afrika’dan dünyanın her köşesine yayılan bir Adem ile Havva genetik dalları resminin parçaları geçtiğimiz on yılda bir araya getirilmiştir. Sonunda bütün yapının parçaları arasında bir bağ oluşup anlam kazanmaya başladığında, tıpkı yapbozda olduğu gibi tatmin edici bir görünüm elde ediliyor; kalan parçalar ne kadar çok olursa olsun, artık ağacın ve haritanın üzerine giderek artan bir kolaylık ve hızla yerleştirilebiliyor. Bütün dallarıyla ağaç artık dünya haritasının üzerine yayılıp, atalarımız ve onların genetik kollarının dünyayı fethederken nerelerden geçtiklerini gösterebilir.

Elde edilen yeni bilgiler, son 150 binyılın kültürel ve biyolojik öyküsündeki çelişkilerin bazılarını çözmüştür. Öyle ki, o dönemin bölgesel insan fosili kalıntılarını bile hayatın genetik ağacında doğru yerlere yerleştirebiliriz.

Birçok sorunun yanıtı bulunmuştur. Elde edilen sonuca göre, dünyanın yoğun ileri geri prehistorik hareketler ve karışmalarla ortak bir genetik döküm potası olması şöyle dursun, modern insan yayılımında rol alan insanların çoğu tutucu bir şekilde ilk defa atalarının kurduğu kolonilere sıkışıp kaldılar. Bu yerlerde Son Buzul Çağı’nın öncesinden beri ikamet etmektedirler. Ayrıca son 80 binyılın spesifik göçlerinin tarihlerini de belirleyebiliriz.


“Hepimizin Kökeni Afrika”

Uzun süredir uğraşılan başka birçok arkeolojik sorun, yeni genetik soyağaçlarıyla çözülmüştür. Bunlardan biri “Afrika-kökenlilik” (Out of Africa) ile “ Çok-bölgelilik” (Multi- regional) teorileri arasındaki çatışmadır.
Afrika-kökenlilik görüşünü destekleyenler, Afrika dışındaki bütün modern insanların 100.000 yıl önce Afrika’dan yayılan bir göçten geldikleri kanaatindedir. Bu büyük göçün sonucunda dünyadaki daha eski bütün insan tipleri yeryüzünden silinmiştir. Çok-bölgelilik teorisini savunanlar ise, Avrupa’daki Neanderthaller ve Uzakdoğu’daki Homo Erectuslar gibi eski insan tiplerinin şimdi bütün dünyada gördüğümüz yerel ırklara doğru evrim geçirdiklerini öne sürer.

Şimdi yarışmayı kazananın Afrika-kökenlilik görüşü olduğu anlaşılmıştır; çünkü yeni genetik soyağaçları son 100.000 yıl içinde doğrudan Afrika’ya uzanmaktadır. Daha eski insan türlerinden kalan Adem ile Havva genetik kollarının hiçbiri bizim genetik soyağacımızda bulunmuyor, elbette bizim Neanderthaller’den farkımızı ölçebileceğimiz ağacın kökeni hariç. Neanderthaller’in eski mitokondriyal DNA kullandıkları tespit edilmiş, genetik açıdan öyle sınıflandırılmışlardır ve görünen o ki, bizim atalarımızdan ziyade kuzenlerimizdirler. Onlarla bir başka ortak atayı paylaşıyoruz: Homo helmei.”

Kimi Afrika-kökenlilik teorisi taraftarları ise, Avustralyalılar, Asyalılar ve Avrupalıların ayrı Homo sapiens göçleri halinde Afrika’dan yayıldıklarını iddia etmişlerdir. Oysa durum böyle değildir: Eril ve dişil genetik soyağaçları Afrika’dan yayılan sadece bir tek dalı gösteriyor. Modern insanların Afrika’dan dışarı sadece bir tek büyük göçü olmuştu; her cinsel dalın, Afrikalı olmayan bütün herkesin annesi ve babası olan bir tek ortak genetik atası vardı.”

Stephen Oppenheimer

http://evrimgercegi.blogcu.com/Insanin+Evrimi
http://www.bradshawfoundation.com/journey



Görüldüğü üzere evrimci görüş de İnsan soyunun tek atasının olduğunu ve yeryüzünün ancak bir yerinden çıkıp göçlerle dünya coğrafyasında yayılıp dalandıklarını bilimsel (DNA) verilerle açıklamaktadırlar.  

NATIONAL GEOGRAFIC KURUMUNUN  DNA ANALİZİ ÇALIŞMALARI
(THE  GENOGRAFIC  PROJECT)

İnsan evrimi üzerindeki çalışma ve yayınlarıyla da tanınan National Geografic  kurumu, son yıllarda insanların DNA analizlerini yaparak genlerine ait köklerinin coğrafik olarak nerelerden geldiğini belirleyen bir proje üzerinde çalışmaktadır. Bu proje kapsamında, kendisine ait bir DNA örneği gönderen kişilere Y-cromosome DNA testi serifikası  adı altında bir belge de verilmektedir.

HEYECAN VERİCİ BİR DNA ANALİZİ: NEREDEN GELDİK?
12.07.2010
TLETSERUK Nahit Serbes

Sözü fazla uzatmadan bana gönderilen genetik raporu yayınlıyor ve yorumu okurlara bırakıyorum.

Amerika’dan gelmiş olan genetik raporumun Türkçe tercümesi ve İngilizce'si çok uzun olduğundan, tamamını okumak, öğrenmek isteyen kardeşlerimiz http://www.circassian.us sitesine girip tamamını okuyabilirler, inceleyebilirler. Özeti ise, aynen aşağıdaki gibidir.

Atalarınızın göç yolculuğu hakkında bilinen hususlar
Atalarınızın tarihini gösteren genetik işaretler tüm Afrikalı olmayan insanların ortak işareti olan M168’e kadar, 60.000 yıl öncesine gitmektedir. Atalarınızın güzergâhlarını gösteren haritaya bakacak olursanız, Haplogroup R1a1 üyelerinin aşağıdaki Y-kromozom işaretlerini taşıdıklarını göreceksiniz:

M168 >P143 > M89 > L15 > M9 > M45 > M207 > M173 > SRY10831.2 > M17

M168 ilk atanız

Ortaya çıkma tarihi: 50.000 yıl önce, köken yeri: Afrika, İklim: buz çağı                  
Sizin soyunuzda ilk genetik işarete yol açan erkek kuzeydoğu Afrika’da Rift vadisi bölgesinde, 31.000 ila 79.000 yıl önce yaşadı. Göçmen atalarınız elverişli havayı ve avladıkları hayvanları takip ettiler…                     
http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/yorum/tns/027_heyecan.htm






Bu kısa açıklamalarla birlikte bu konuya görsel olarak açıklık getirecek National Geografic kurumuna ait iki haritayı inceleyelim. Bu haritalar, kurumun  çalışmalarını göstermekte ve ilk insanlar olan Adem ile Havva’nın ilk olarak yeryüzünde ortaya çıktığı Doğu Afrika - Rift Vadisine dair bilgileri ve göç yollarını açıklamaktadır.    












KURAN’ DA İLK İNSANIN DÜNYA ÜZERİNE  İNDİRİLİŞİNİ BİLDİREN İLK AYET:
 2 (BAKARA) : 36

Yukarıdaki  kaynaklarda ve daha birçoğunda, bilimsel verilerin yanı sıra evrimci görüşü savunan kişi ve kuruluşların kendi görüş ve düşünceleri doğrultusundaki açıklamalarını da içermektedir. Biz, sadece bilimsel yollarla elde edilen DNA göç yollarının haritalarını ele alacağız. Son 10 yılda ortaya çıkan bu bilimsel bilgilerin yeraldığı haritalarda, insan neslinin ilk ortaya çıktığı yerle ilgili olarak, neredeyse noktasal koordinatlarla belirlenebilecek kadar belirgin bir bölge gösterilmektedir. Aşağıda, sure ve ayet numaraları ile coğrafi enlem-boylam koordinatları arasındaki mucizevi ilişkiyi açıkladığımız bölümlerdeki gibi bir çıkarımı burada da uyguladığımızda yine çok ilginç bir sonuçla karşılaşmaktayız.

Yukarıdaki haritalarda görüldüğü üzere bahsettiğimiz bölge, Kuzeydoğu Afrika’da Rift Vadisinin geçtiği ve bugünkü Kenya-Etiyopya sınırları içinde sayılabilecek bir toprak parçasını içermektedir. Kuran’da bu coğrafi bölge ile ilgili bir kanıt aramaya çalıştığımızda, yaratılan ilk insanlar olan Adem ve Havva’nın yeryüzüne indirilişine dair açıklamaların bulunduğu vahiylerin, Kuran’daki dizilişe göre ilk olarak hangi ayette geçtiğine dikkat etmemiz gerekecektir. Çünkü İLK İNSAN  ve YERE İNDİRİLİŞİNİ BEYAN EDEN İLK AYET anlamca birbirleriyle bir ahenk oluşturmaktadır. Basit bir araştırmayla, İlk insanın yaratılışını anlatan konunun ilk kez Bakara suresinin başlarında geçtiğini tespit edebiliriz. Adem ve Havva’nın “Yeryüzüne” intikal edilişinden bahseden ilk ayetin 2. sure olan Bakara Suresinin 36. ayeti olduğunu kolayca belirleyebiliriz.

Coğrafi mucizelerle ilgili olarak diğer bölümlerde açıklandığı şekilde, sure numarasını enlem, ayet numarasını ise boylam değeri olarak ele alıyorduk. Ancak, sure ve ayet numaralarının doğal olarak pozitif tamsayı olması nedeniyle, coğrafi haritada kuzey enlemlerinin ve doğu boylamlarının pozitif bölgesinin olması gerekmektedir. Bu nedenle Kuran’daki coğrafi işaretle ilgili herhangi bir sure no ve ayet no, grafik düzlemindeki +x ve +y ‘nin kesiştiği bir noktayı temsil eder. İşte, Kuran’da ilk defa Adem ve eşinin yeryüzüne aktarılmasını beyan eden 2:36 ayetinin koordinat sistemine denk gelen noktası, mucizevi şekilde bilimsel araştırmalarda belirtilen bölgeyle tamtamına denk gelen o meşhur Rift vadisini göstermektedir.  Başka bir deyişle, Kuran’da Adem ve eşinin yeryüzüne atılmasını anlatan ayetin sure ve ayet numarası, yeryüzü haritasında uyarlanmış koordinat olarak  hedefi  tam onikiden vurmaktadır.
 
(Diyanet Meali)
Alıntı
2 (BAKARA): 36
Derken, şeytan, onların ayağını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine Biz de  
"Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için
Yeryüzünde
 belli bir süre barınak ve yararlanma vardır," dedik.




2:36 ayetinin denk geldiği  2:36 Koordinatları ve Doğu Afrika’daki  Rift Vadisi (Rift Valley)







68
Abdülhamit kullanıcı adi ile sitemizde bulunan arkadaşımızın gönderdigi mesaj vesilesi ile;
sitemizdeki bu ve diğer değerli bilgilerin daha da genis bir okuyucu kitlesine ulaşması icin, farkli yayın ortamlarında, bu siteden yapacağınız alinti ile beraber konunun sitemizdeki linkinin de (adresi) verilmesi daha uygun olacaktır.

Selamlar...
69
Sayın Abdulhamit,
Bu sitedeki tüm yazılarım zaten Yüce Allah'a olan inancın yayılması açısından bir tebliğ amacını taşımaktadır.Sadece aslına sadık kalmak koşuluyla,ismimden hiç bahsetmeden de istediğiniz yayın ve paylaşım ortamlarında yayınlamanızdan büyük mutluluk duyarım.
(Nerede yayınlandığına dair bilgi amaçlı olarak haber verilirse sevinirim.)
70
Pek güzel bir çalışma ve hepsi ilmi delillere dayanıyor. Teşekkür ederim T.Taşpınar kardeşim,

İzniniz olursa, üye olduğum diğer sitelerde de adınızı vererek yayınlayabilirim
Sayfa: 1 ... 5 6 [7] 8 9 10
free counters