Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Gönderen Konu: DNA - Bilimsel Araştırmalar ve Ayetlerle Uyumu  (Okunma sayısı 28472 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı T.Taşpınar

  • Administrator
    • Profili Görüntüle
DNA - Bilimsel Araştırmalar ve Ayetlerle Uyumu
« : Eylül 24, 2010, 10:09:23 ÖÖ »
DNA - BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR
VE  KURAN AYETLERİ ARASINDAKİ UYUM

DNA’daki Lisan

DNA’ları kesip çıkarmadan ve tek tek genleri değiştirmeden, DNA’nın sözlerle ve frekanslarla etkilenebileceği ve tekrar programlanabileceği yeni bir tür tıp için kanıt vardır. DNA’mızın sadece % 10’u proteinlerin inşası için kullanılmaktadır. Batılı araştırmacıların ilgilendiği ve incelenip kategorize edilen DNA’nın bu % 10’luk bölümüdür. Diğer % 90’ı süprüntü - kalitesiz DNA- olarak düşünülür. Ancak Rus araştırmacılar, doğanın aptal olmadığına inanıyorlar, süprüntü DNA’nın bu % 90’lık bölümünü keşfetmek için dilbilimcilerin ve genetikçilerin yolculuğuna katılıyorlar.

Bu araştırmacıların sonuçları, buluşları ve yorumları devrimcidir! Onlara göre, DNA’mız sadece bedenimizin inşası için sorumlu değildir, aynı zamanda veri deposu olarak ve iletişimde hizmet görür. Rus dilbilimciler özellikle görünür olarak yararsız olan % 902da, genetik kodun tüm insan lisanlarında olduğu gibi aynı kuralları izlediğini keşfettiler. Bu noktaya kadar, onlar syntax (sözdizimi) kurallarını (cümle ve sözcük öbeği oluşturmak için sözcüklerin birleştirildiği yol), anlambilim (semantikler) (lisan şekillerindeki anlam çalışması) ve gramerin temel kurallarını karşılaştırdılar. DNA’mızın alkalinlerinin (alkali olan, baz; asit karşıtı) düzenli bir gramer izlediğini ve bizim lisanlarımız gibi kurallar kurulmuş olduğunu keşfettiler.
İnsan lisanları tesadüfî olarak ortaya çıkmamış, onlar bizim doğal DNA’larımızın bir yansıması. Rus biyofizikçi ve moleküler biyolog Pjotr Garjajev ve arkadaşları ayrıca DNA’nın titreşimsel davranışını keşfettiler. …Alt başlık şöyle: Yaşayan kromozomlar, içinden büyüyen DNA lazer radyasyonunu kullanan solitonic - holografik bilgisayarlar gibi fonksiyon görüyorlar.  Bu şu anlama geliyor, örneğin, kromozomlar bir lazer ışını üzerine belli frekans modelleri modüle etmeyi yönetiyorlar ve bununla DNA frekansını etkiliyorlar ve böylece genetik bilginin kendisini etkiliyorlar. DNA - alkalin çiftlerinin temel yapısı ve lisana benzer yapıda olduğundan DNA’nın şifresinin çözülmesi gerekli değildir. Kişi basitçe insan lisanının sözcüklerini ve cümlelerini kullanır! Bu deneysel olarak kanıtlanmıştır! Yaşayan DNA maddesi yaşayan dokuda, vitroda değil, (Vitro= bir önsöz, camsı yapıda olan bir minerali gösterir) eğer uygun frekanslar kullanılmış ise, lisanla - modüle edilmiş lazer ışınlarına ve hatta radyo dalgalarına daima reaksiyon gösterir. Bu, onaylamaların, otojen eğitimin, hipnozun ve bunun gibi tekniklerin neden insanlarda ve onların bedenlerinde böyle güçlü etkiler yapabildiğini bilimsel olarak açıklar. DNA’mızın lisana reaksiyon göstermesi tamamen normal ve doğaldır.

Batılı araştırmacılar DNA ipliklerinden tek tek genleri kesip onları başka yerlere yerleştirirken, Ruslar uygun modüle edilmiş radyo ve ışık frekansları vasıtasıyla hücresel metabolizmayı etkileyebilecek ve böylece genetik hataları tamir edebilecek cihazlar üzerinde büyük bir hevesle çalışıyorlar. Garjajev’ in araştırma grubu örneğin x - ışınları tarafından hasar görmüş kromozomların bu yöntemle tamir edilebileceğini kanıtlamayı başardı. Onlar özel bir DNA’daki bilgi modellerini zapt ettiler ve onu başka şeye geçirdiler (ilettiler), böylece hücreleri başka bir genom’a tekrar programladılar. Onlar başarılı şekilde dönüştüler, örneğin kurbağa embriyoları, DNA bilgi modellerini basitçe ileterek (geçirerek) semender (kertenkele) embriyolarına dönüştü! Bu yolla, tüm bilgi DNA’dan genler kesilip tekrar eklendiğinde karşılaşılabilecek yan etkiler ve uyumsuzluklar olmadan iletilebilir. Bu, inanılmaz, dünya - değiştiren bir devrim ve sansasyondur. Bunun hepsi, kesip çıkarma işlemi yerine lisan ve titreşimle uygulanır! Bu deney dalga genetiğinin yoğun gücünü gösterir, bunun organizmaların oluşumunda alkalin zincirlerinin biyokimyasal proseslerinden daha büyük etkisi vardır. Ezoterik ve spiritüel öğretmenler bedenimizin lisan, sözcükler ve düşünce ile programlanabileceğini yüzyıllardır bilmekteler. Bu şimdi bilimsel olarak kanıtlanmış ve açıklanmıştır
http://www.genbilim.com/index.php?option=com_content&task=view&id=5418

‘’DNA’nın sözlerle ve frekanslarla etkilenebileceği ve tekrar programlanabileceği yeni bir tür tıp için kanıt vardır.’’

‘’DNA - alkalin çiftlerinin temel yapısı ve lisana benzer yapıda olduğundan DNA’nın şifresinin çözülmesi gerekli değildir. Kişi basitçe insan lisanının sözcüklerini ve cümlelerini kullanır! Bu deneysel olarak kanıtlanmıştır !’’

‘’DNA’mızın lisana reaksiyon göstermesi tamamen normal ve doğaldır.’’

… ‘’örneğin kurbağa embriyoları, DNA bilgi modellerini basitçe ileterek (geçirerek) semender (kertenkele) embriyolarına dönüştü!... Bunun hepsi, kesip çıkarma işlemi yerine lisan ve titreşimle uygulanır !’’

Şimdi daha fazla yoruma girmeden şu ayetlere dikkat edelim;

Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: Aşağılık maymunlar olun! dedik.
7 (A’raf)/ 166

İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz.
2 (Bakara)/ 65

Dikkat ederseniz, Allah’ın emrettiği yasaklara uymadıkları için maymuna çevrilen bir topluluktan bahsediliyor. Ancak bu olayın anlatımında iki ayette de özellikle ‘’onları maymuna dönüştürdük’’ gibi bir söz yerine onlara ‘’aşağılık maymunlar olun’’ şeklinde bir hitap kullanılmıştır. Yani onlara belirli bir lisan kullanılarak hitap ediliyor ve bir telkin yöneltiliyor ve onlar bu hitabın sonucunda maymunlara dönüşüyorlar.

Şimdi, değişik tekniklerle lazer ya da radyo dalgaları gibi frekanslar yoluyla insanların kullandığı lisanların bir şekilde DNA’ya yöneltildiği ve bunun sonucunda kurbağa embriyolarının semender embriyolarına dönüştürüldüğü göz önüne alındığında, yukarıdaki ayetlere bakışımız ve anlayışımız mutlaka değişecektir.
Şu ayetler de konuyla ilgili olmalıdır.

Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin.
16 (Nahl)/ 68

Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.
16 (Nahl)/ 69

Dikkat edilirse, arıların yukarıdaki ayetlerde bahsedilen özelliklerde yaratılması doğrudan, ’’Allah onları şunu yapacak şekilde yarattı’’ şeklinde değil de onlara şunları yapması telkin edildiği, diğer bir deyişle kendine özgü bir lisan yoluyla ilham edildiği’’ şeklinde açıklanmaktadır. Çünkü arılar bunları sonradan öğrenme yoluyla değil, DNA’larında yazılı genetik bilgiler sayesinde yapabilmektedirler. Özellikle de yön bulma ve yiyeceklerin yerini belirtme için yaptıklar özel dans bu konuya çok iyi bir örnek oluşturmaktadır. Ayrıca bu dans Nahl 69’daki ‘’Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir’’ sözüne de bir açıklamadır.
Yukarıdaki açıklamaların yanında dikkat çekici olan bir konuyu da değinelim. Hz. İsa’nın doğumu hakkında aşağıdaki ayetlerde O’nun Yüce Allah’ın bir ‘’kelimesi’’ olduğu beyan edilmektedir.
 
3 (Al-i İmran)/ 39 Zekeriya mabette durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler

3 (Al-i İmran)/ 45  Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır…   
                                             
4 (Nisa)/  171  …Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah'ın resulüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı "kun: Ol" kelimesi(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur…
 
Özellikle Nisa suresi 171. ayette Hz. İsa’nın, Hz. Meryem’e ulaştırılan ‘ol’ kelimesinin sonucunda yaratıldığının belirtilmesi ilginçtir. Belki de bu ‘’kelime’’, Hz. Meryem’in DNA’sında, yukarıda geçen bilimsel kaynaklarda söz edilene benzer bir şekilde önemli bir değişim meydana getirmiştir. Doğal olarak vücudunun ürettiği yumurta hücresi değişime uğrayarak, doğrudan döllenmiş yumurtaya dönüşmüş ve bunun sonucunda Hz. İsa’nın doğumu mümkün olabilmiştir. Yüce Allah, mutlaka dilediği şekilde Hz. İsa’nın doğumunu sağlayabilir. Ancak bu durum, onun yaratılışına ve doğumuna bilimsel bir açıklama olabilir. Ama tabii ki, en doğrusunu Yüce Allah bilir. Hz. Âdem’in yaratılışıyla ilgili ayette dikkati çeken bazı durumlara değinmek gerekir. Öncelikle yukarıda geçen kaynaktaki şu açıklamaya dikkat edelim;

‘’İnsan lisanları tesadüfî olarak ortaya çıkmamış, onlar bizim doğal DNA’larımızın bir yansıması .’’ Bu bilgiyle, aşağıdaki Kuran ayetleri arasındaki bağıntıyı inceleyelim.

2 (Bakara)/ 31  Allah Âdem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.
 
2 (Bakara)/ 33  Ey Âdem! İsimleri meleklere bildir, dedi. Âdem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.

İsimleri bilmek aslında bir lisan bilmeyi gerektirir. Allah, Hz. Âdem’i yarattığında, onun meleklere göre daha üstün olan özelliği olarak, eşyanın yani yaratılan maddelerin isimlerini bilmesini ve bunları dile getirebilmesini gösteriyor. Bu özelliğin ilk yaratılışında ona verilmiş olması Hz. Âdem’in DNA’sında bunun işlenmiş olduğu fikrini akla getiriyor. Şimdi, yukarıda geçen bilgiyi tekrar hatırlayalım;

‘’İnsan lisanları tesadüfî olarak ortaya çıkmamış, onlar bizim doğal DNA'larımızın bir yansıması.’’
Kuran’da DNA:
 Deoksiribonükleik asit (DNA), tüm organizmalar ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan bir nükleik asittir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/DNA

50 (Kaf)/ 3, 4
Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)?
Bu, akla uzak bir dönüştür.
Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.


Kuran ayetlerini oluşturan kelimeler hem kesin yargıyı ifade ederler hem de bilimsel literatüre geçmiş olan sembol kelimelerin aynısı ile geçmektedirler. Yukarıdaki ayetlerde her şeyin kayıtlı olduğu bir yazı sistemini kesin yargı olarak ifade ettiği gibi, aynı ayette geçen bir kelime ise kayıtlı olan duruma eşit bir ifade biçimiyle bilimsel literatüre geçmiş kelime olarak da içinde barındırmaktadır. Ayet, ilk okuyuşta Evren’deki her şeyin kayıtlı olduğunu bildirmesinin yanı sıra,  canlıların özelliklerini içeren ve saklayan DNA’dan bahsettiğini de görebiliriz.

Kaf 4. ayetinde: Kad alimnâ mâ tenkusul ardu minhum, we“İNDENA” KİTÂBUN HAFÎZUN.”

olarak geçmektedir. Dikkat edilirse, yazılışında geçen  ‘in-dena’ kelimesinde DNA harflerini içermektedir. İndena kelimesi yanımızda ya da katımızda anlamına gelmekte ve indena kelimesi yerine DNA kavramını koyduğumuzda ‘’DNA’daki saklı koruyan kitapta’’ anlamlarına ulaşılabilir.
 
50 (Kaf)/ 9  Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.

Yine Kaf 9. ayet: “Ve nezzelnâ mines semâi mâen mubâreken fe enbetnâ bihî cennâtin ve HABBEL HASÎD.”  olarak okunmaktadır.
 
DNA bir nükleik asittir yani diğer bir deyişle ‘’çekirdek asiti’’ dir.
En çok çekirdekte bulundukları için nükleik asitler (çekirdek asitleri) diye isimlendirilmiştir.
http://www.frmtr.com/biyoloji/1423440-9-sinif-ders-notlari-konu-nukleik-asit.html

Kaf 9. ayette geçen ‘habbel hasidi’ kelimeleri çekirdek asidi kavramını çağrıştırmaktadır. Asit kelimesi bilim dilinde ve tüm dillerde hemen hemen aynı şekilde telaffuz edilir. Aynı durum Arapça için de geçerlidir. Ayetteki “habbel hasidi” olarak geçen “hasid” kısmı asit kelimesini çağrıştırmaktadır. Hasidi, aslen hasat edilen, biçilen anlamındadır.

Habbe kelimesi ise “tane”, “çekirdek” anlamlarına gelmektedir.
Bu özellik “habbel hasidi” kelimelerinde  ‘’çekirdek asiti’’ kavramına işaret edildiği gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. Kaf suresinin 10. Ayetinin okunuşu ise…

Ve’nnahle bâsikâtin lehâ tal’un nadîd.

Ve’nnahle : ve hurma ağaçları                           
Bâsikâtin  : yüksek, uzun                           
Lehâ        : onun (var)                           
tal’un       : tomurcuk                       
nadîdun    : üst üste yığılmış, dizilmiş, kümelenmiş

“Ve üst üste kümelenmiş tomurcukları olan uzun hurma ağaçları”

Hurma, içerdiği bol fosfor ve kalsiyum ile kemik zayıflığına karşı bünyeyi korur ve bu hastalıkların azaltılmasına yardım eder. Hurma içerdiği %60-65 oran ile en çok şeker içeren meyvelerden biridir.
http://www.hasadorganik.com/pinfo.asp?pid=393


DNA molekülü, heliks (=sarmal) şeklinde kıvrılmış, iki kollu merdiven şeklindedir. Kollarını, yani merdivenin kenarlarını, şeker (deoksiriboz) ve fosfat molekülleri meydana getirir. Deoksiriboz ile fosfat grupları ester bağlarıyla birbirlerine bağlanmıştır.   
 http://www.genetikbilimi.com/genbilim/dnanedir.html

Kaf 10. ayette hurma ağacı ve üst üste dizilmiş tomurcuklar ile modern bilimdeki DNA zinciri modeli arsında bir bağ kurulabilir. Çünkü uzun hurma ağaçları uzun DNA zincirlerini temsil ediyor olabilir. Bahsedilen DNA zincirleri şeker ve fosfattan oluşur ve hurma bu iki maddeyi bu kadar bol miktarda içeren belki de tek bitkidir.

         

Kurumuş hurma dalı sarmal şeklini alır. Bu şeklinden dolayı bazı kaynaklarda, Ay’ın Dünya ve Güneş çevresindeki hareketlerinden dolayı  “Ay'a da bir takım evrelerle ölçü biçtik. Nitekim o eski ve eğri hurma dalı gibi döner.”(Yasin:39) ayetinden yola çıkılarak ve Ay’ın hareketlerinin sarmal bir yol oluşturması özelliğiyle birlikte bir başka Kuran mucizesine işaret edilmektedir. DNA zinciri de sarmal şeklindedir ve hurma dalının bu sarmal şekli bir başka yönden yani DNA’nın sarmal şeklini çağrıştırması ve yukarıda bahsedilen diğer özellikleriyle birbirini destekler ve tamamlar bir şekilde, Kuran’ın bir başka mucizesine işaret eder. Aşağıdaki DNA molekülü resmiyle yukarıda soldaki üst üste yığın halinde bulunan hurma resmi karşılaştırıldığında da üst üste yığın oluşturmaları bakımından aradaki benzerlikler dikkat çekmektedir.
 

Kullar için rızık olsun diye. Ve onunla ölü beldeye hayat verdik. (topraktan) Çıkış (diriliş), işte bunun gibidir.
50 (Kaf)/11

Yeniden dirilişin de DNA da saklı genetik bilgilerin kullanılması şeklinde gerçekleşebileceğine bir işaret olarak düşünülebilir. Tabii ki bu bilgilerin mutlaka insan ya da canlının bir parçasının kullanılması şeklinde olacak anlamına gelmez. Zaten DNA’daki bu bilgiler Yüce Allah’ın katındaki saklı bir kitapta yazılıdır.
Kaf 11. ayet, yeniden dirilişin de DNA’da saklı genetik bilgilerin kullanılması şeklinde gerçekleşebileceğine bir işaret olarak düşünülebilir. Ama tabii ki bu bilgilerin mutlaka insan ya da canlının bir parçasının kullanılması şeklinde olacak anlamına gelmez. Zaten DNA’daki bu bilgiler Yüce Allah’ın katındaki saklı bir kitapta yazılıdır.

50 (Kaf)/17  İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîdun.
           
iz                    : o zaman                                 
yetelakkâ         : ikisi telâkki eder, kaydeder, tespit eder                               
el mutelakkîyâni : iki telâkki edici, iki yazıcı, iki tespit edici                         
an il yemîni       : sağından                                                                                               
ve an iş şimâli   : ve solundan                                
kaîdun             : oturan

O zaman, sağda ve solda oturan iki telâkki edici (tespit edici melek), (amelleri) tespit ederler.

Aslında ayette “meleklerden” ve “amellerden” söz edilmez. Sadece, sağda ve solda bulunan iki tespit edici –kaydedicinin kaydettiğinden bahsedilir. Yukarıdaki Kaf Suresi 17. ayette de DNA zincirinin iki yanındaki şeker ve fosfat moleküllerinin genetik bilgileri kaydetme konusundaki rolleri kastedilmiş olabilir. Bunun yanında ayette geçen “yemin” kelimesi “sağ el”, “şimal” kelimesi de “sol el” anlamlarını da içermektedir. İlginç bir şekilde DNA için de sağ ve sol el kavramları ayırıcı bir özelliktir.
DNA'nın A ve B halleri de sağ-elli sarmallardır. DNA'nın Z hali sol-ellidir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sarmal

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
50 (Kaf)/16

 
Yukarıdaki ayette “şah damarı” olarak açıklanan “habl-il werid” kelimesinde geçen “habl” kelimesinin anlamları da dikkat çekici bir şekilde DNA’nın başka özelliklerini yansıtmaktadır. “HABL: Malum olduğu üzere ip ve bağ demektir. Damar manasına da gelir.”   
http://www.kuranikerim.com/telmalili/kaf.htm

Habl :İp. Urgan. Halat.    Tıb: Vücutta ip gibi olan âzalar   
http://www.osmanlicaturkce.com/?k=habl&t=@

Bugün modern biyolojide DNA’nın iplik şeklindeki yapısı bilinen bir özelliktir ve DNA zincirlerine DNA iplikleri denilmektedir. Aynı zamanda iplik anlamının yanında bağ anlamına da gelmesi DNA’nın bağlardan oluştuğu bilgisiyle örtüşmektedir. Bütün bu yorumları DNA ile ilgili doğrudan ilgili olabilecek Kaf suresinin 4. ayetinden yola çıkarak yapabiliyoruz. Zira DNA ile ilgili modern bilimin ulaştığı bilgilerle Kuran ayetlerindeki işaretler arasında bu denli bir uyum olabilmesi ve bunların aynı surede geçiyor olması,  kolay kolay rastlantıyla veya sadece yorumla açıklanabilecek bir durum değildir. Kaf suresi dışında insanın yaratılışını ve aşamalarını anlatarak başlayan İnsan Suresinde de DNA ile ilişkilendirilebilecek önemli işaretler vardır.

76 (İnsan)/4  İnnâ a’tednâ lil kâfirîne selâsile ve ağlâlen ve seîrâ   

innâ      : muhakkak ki biz                                                                             
 a'teDNA   : hazırladık                                                                                         
 lil kâfirîne : inkar ediciler için                                    
selâsile     : zincirler                                            
ve ağlâlen : ve  halkalar                                                                                      
ve saîran  : ve çılgınca yanan ateş,
                   
Ayetin ikinci kelimesi olan ‘’atedna’’, DNA harfleriyle bitmektedir. Hemen ardından da DNA zincirine çağrışım yapacak şekilde zincirlerden söz edilmesi de ilgi çekici bir durumdur.

Ayrıca ayette “halka”lardan da bahsedilmektedir. Peki, DNA’nın  “halka” şekliyle bir ilişkisi olabilir mi?
Bilimsel kaynaklardan alınan aşağıdaki alıntılar bu durum hakkında bir fikir verebilmektedir. Her ne kadar bilimsel bir dille yazılmış ve bu konu hakkında uzman olmayanlarca anlaşılması zor görünse de DNA’nın halka şekliyle ilgisi belirgin bir şekilde anlaşılmaktadır.

 
DNA halkalaşması

DNA halkalaşması molekülün hem eksensel (bükülme) sertliği hem de torsiyonal (dönel) sertliği ile ilişkilidir. Bir DNA molekülünün başarılı bir şekilde halkalaşabilmesi için tam halka olabilecek kadar uzun olması gerekir; buna ilaveten, kovalent bağların oluşabilmesi için uçtaki bazların doğru açıya sahip olması gerekir, bunun için de molekülde doğru sayıda baz bulunması gerekir. DNA halkalaşması için optimal uzunluk 400 baz çiftidir (136 nm uzunluk), DNA sarmalındaki dönmelerin sayısı tam sayı olmak zorundadır.
                 …
DNA topolojisi

Hücredeki çoğu DNA topolojik olarak kısıtlanmıştır. DNA ya kapalı halka şeklindedir (prokaryotlardaki plazmitler gibi) ya da çok uzun moleküllerdir ki, bunlar, düşük difüzyon katsayısı yüzünden bunlar fiilen topolojik olarak kapalı bölgeler meydana getirir. DNA'nın lineer kısımları da çoğu zaman membranlara bağlı proteinler tarafından bağlıdır ve bunun sonucu topolojik anlamda kapalı halkalar oluşur.” Bunların yanında ayette geçen “kâfirine” kelimesine dikkat çekmek gerekir. Kâfir kelimesi ile aynı kökten (k-f-r kökünden) türeyen “kefr” kelimesi “örtme, sarma” anlamlarına gelmektedir.

(Kâfir kelimesi de zaten “Hakkın varlığını gizleyen, örten anlamındadır.) Kefr (C. Küfür) Örtme, sarma
http://www.osmanlicaturkce.com/?k=Kefr&t=@

Özellikle “sarma “anlamı ele alındığında yine DNA’yı çağrıştıran bir özellik dikkat çekmektedir. Çünkü DNA zincirleri “sarmal” şeklindedir.

“DNA, birbiri üzerine kıvrılmış iki adet sarmal yapıdan oluşur.”
http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/KGB/Bilim_Yonetimi/SciAdminSlides_SA4_Turkce.ppt
 


Son olarak da yine aynı ayetin sonunda bulunan “sairan” kelimesinin anlamı olan “çılgınca yanan ateş, alevli ateş” üzerine durmak gerekir. DNA ile çılgınca yanan ateş arasında mantıklı ve bilimsel bir bağ kurmak pek mümkün görünmeyebilir. Ancak DNA ile ilgili şu bilgiler incelendiğinde bunun mümkün olduğu görülecektir. Aşağıdaki alıntıda vücutta protein üretimiyle ilgili aşamalar ve DNA’nın rolünden bahsedilmektedir.

“DNA molekülünün merdiven gibi birbirine dolanmış kollarının kopyalama işlemi için ayrılmaları gerekir. Bu ayrılma işleminde yine RNA polimeraz enzimi iş başındadır. RNA polimeraz, kodlanacak genin başlangıcından 35 harf öncesine bağlanarak, sarılmış merdiven gibi olan DNA'nın basamaklarını bir fermuarı açar gibi açar. Bu açılma çok hızlı yapılır. Öyle ki, bu hızdan dolayı DNA'nın ısınıp yanma tehlikesi oluşur.”
http://www.populerbilgi.com/genel/40_konuda_hucre_29.php

76 (İnsan)/28  “Nahnu halaknâhum ve şedednâ esrehum, ve izâ şi’nâ beddelnâ emsâlehum tebdîlâ”     
nahnu         : biz                                
halaknâhum  : onları yarattık ;                                          
ve şedeDNA : ve  kuvvetlendirdik                                        
esrehum      : bağlarını                                             
ve izâ         : ve o zaman
şi'nâ           : biz dilersek                                 
beddelnâ     : değiştiririz                                                                 
emsâlehum  : benzerlerini                                                    
tebdîlen      : onların yerine
 
“Onları Biz yarattık. Ve bağlarını biz kuvvetlendirdik. Ve dilediğimiz zaman onları emsalleri ile değiştiririz.”  76 (İnsan)/28

Yukarıdaki ayette de ‘’şededna’’ kelimesi DNA harfleriyle bitmektedir. Hemen ardından da kuvvetlendirilmiş bağlardan söz edilmesi çok ilginçtir. Çünkü gerçekten DNA zincirleri çok kuvvetli bağlardan oluşur.

Aşağıdaki alıntıda verilen bilgiler bu konuya açıklık kazandırmaktadır.

Nükleotidler birbirlerine fosfat bağlarıyla bağlanarak, şeker ve fosfat kısımlarının birbirlerini izlediği serilerden oluşan bir omurgaya sahip uzun ve dallanmış polinükleotid zincirlerini meydana getirmiştir. ‘’Kovalent ester bağları veya fosfodiester bağları olarak da bilinen bu bağlar son derece kuvvetlidir. Fosfodiester bağlarının varlığı DNA molekülünün tek zincirli yapı halinde iken bile dayanıklı ve stabil yapıda olmasını sağlar. Genetik mühendisliğinin hedeflerinden biri olan klonlama çalışmaları, doğal yolla gerçekleşmesi mümkün olmayan “ kovalent bağ kırılmalarını” gerçekleştirerek yeni türler oluşturma çabalarını içerir.
http://www.genetikbilimi.com/genbilim/dnanedir.html

Ayrıca, ayetin sonunda ‘’emsalleriyle değiştirmek’’ten bahsedilmesi yukarıdaki alıntıda bahsedilen ‘’klonlamayı’’ güçlü bir şekilde çağrıştırması ve bunun bilimsel kaynaktaki gibi güçlü bağların kırılması yoluyla gerçekleşebilmesi de bir başka ilginç durumu oluşturmaktadır.

Dikkat edilirse önce DNA harfleriyle biten şededna kelimesinin ardından   -ki şededna zaten kuvvetli anlamına geliyor - kuvvetli bağlardan söz edilmektedir. Gerçekten de hem DNA da kuvvetli bağların olması ve hemen ardından emsalleriyle değiştirilmekten bahsedilerek bunun da modern bilimde klonlamayı çağrıştırması hem de bunun klonlama olayındaki DNA bağlarla ile ilgili olması pek öyle kolay kolay rastlantı veya ‘’zorlama yorum’’ ile açıklanabilecek bir durum değildir.


« Son Düzenleme: Aralık 08, 2014, 08:34:20 ÖÖ Gönderen: T.Taşpınar »

 

free counters