DÜNYA’NIN YUVARLAKLIĞINA VE EVRENDEKİ DÖNGÜSEL HAREKETLERE
KURAN’DAN İŞARETLER
Dünya’nın yuvarlaklığına ve hatta geoit şekline işaret olarak değerlendirilebilen bazı ayetler vardır. Ancak, bu başlık altında genel olarak bilinen bu ayetler dışında şimdiye kadar bu şekilde değerlendirilmediğini düşündüğümüz bir ayetten bahsedeceğiz.
Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.
67(Mülk)/15
Dikkat ederseniz ayette yeryüzü yani Dünya kişileştirilmiş ve boyun eğmiş bir halde duran, omuzlarına binilebilen bir canlı varlık olarak tasvir edilmiştir. Dünyamız da kendine özgü olan geoit şekli yani kabaca küre olarak tanımlanabilecek şekli dolayısıyla boyun eğmiş vaziyette bulunan bir insana benzetilebilir. Özellikle de yeryüzünün ‘omuzlarında’ yürünmesinden bahsedilmesi bu benzetimi güçlendirmektedir. Zira boyun eğerek eğilmiş duran bir insanın en yüksek uçları omuzlarıdır. Yerkürenin de küresel şekli sebebiyle tüm yüzeyi eğimli olduğundan (dağlar tepeler gibi şekilleri göz ardı edersek) yüzeyinin her noktası omuzlar gibi en uç noktalarını oluşturacaktır.
Ayette omuzlar kelimesinin karşılığı ‘’menakib” olarak geçmektedir. ’’Yerin menakibi” nedir? Bilindiği gibi menkib, omuz demektir. Ancak görüldüğü gibi ayette "iki omzunda" ifadesi kullanılmayarak "menakib" şeklinde çoğul kipiyle zikredilmiştir. Demek ki yerin omuzları, bildiğimiz binit hayvanlarında olduğu gibi iki omuzdan ibaret değil, çoktur.’’(Elmalılı Tefsiri) Görüldüğü üzere, iki omuz şeklinde değil de ikiden fazla omuzu kapsayacak şekilde omuzlardan söz edilmesi, Yerküre yüzeyinin her noktasının birer omuz gibi ve küresel bir yapıda düşünülmesi gerekir.
Ayrıca, yerin omuzlarında yürüyün sözü, kendi ayaklarımızla yürümenin yanı sıra Yerküreyi bir binek olarak düşünüp bineğin üzerinde ilerleme; mesela binilen bir devenin üzerinde ilerleme gibi anlaşılırsa, bundan “Yerküre’nin uzayda hareket halinde olması’’ ve insanların da onun omuzlarında, yani yüzeyinde ilerlemesi sonucuna da ulaşabiliriz. Ayette ‘’boyun eğen’’ anlamına gelen ‘’zelül’’ kelimesi kullanılmaktadır. Zelül, aynı zamanda ‘’hecin devesi ‘’anlamında da kullanılmaktadır. Bu da yukarıdaki bilgileri destekleyen bir durumdur. Çünkü bu deve türü tek hörgüçlü olup, hörgücünün binilen üst kısmı şekil itibariyle bir kürenin kesitini andırır.
Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah'a secde ederler.
13(Rad)/15
Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah’a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir.
16(Nahl)/48
Gölgenin uzayıp kısalması için bir ışık kaynağı ile gölgesi oluşacak olan cismin bulunması ve bunların arasında döngüsel hareketin olması gerekir. Dünyamız gibi Evren’in diğer köşelerinde de ışık saçan yıldızların ve onların çekim alanında bulunan gezegenlerin ya da meteor ve kuyruklu yıldız gibi gökcisimlerinin onların çevresindeki yörüngelerde dönüyor olması gerekir.
Ayrıca ‘’sabah akşam’’ secde edilmesinden söz edilmesi güneşin doğup batması gibi ışığın döngüsel hareketi sonucu kaybolup tekrar ortaya çıkışını düşündürmektedir. Nahl Suresi 48. ayette de ‘’Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı?’’ denilerek yeryüzündeki yaratılan şeylerle sınırlanmaksızın tüm Evren’deki varlıkların gölgelerinin secde eder şekilde uzayıp kısalması ve sağa sola hareket ediyor olması nedeniyle Evren’deki tüm varlıkların durağan olmayıp, sürekli döngüsel hareketlerin olduğuna işaret olarak değerlendirilebilir.
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden, “geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten”; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir.
7 (A’raf )/ 54
Yukarıdaki ayette geçen, “gündüzün sürekli bir şekilde geceyi kovalaması” ve “gecenin de gündüzü bürüyüp örtmesi” olayı dünyanın şekli ve hareketleri ile ilgili işaretler içermektedir. Uzaydan bakıldığında Yerküre üzerindeki herhangi bir nokta izlenecek olursa, bu noktaya Güneş ışığının ilk ulaştığı anda, bu noktanın bir adım ötesinin, yani batısının karanlıkta olduğunu ve gündüzü oluşturan ışığın sürekli bu karanlığı kovalarcasına izlediğine tanık olunacaktır. İzlenen bu noktanın simetriği kabul edilebilecek karşı noktada ise tersi bir durum söz konusu olacaktır. Yani karanlığın sürekli bir şekilde gündüzü temsil eden ışıklı bölgeleri bürüyüp örttüğüne tanık oluruz. Bu olaylar artık ilköğretim düzeyi bilgiler olarak kabul edilebilecek olan, Dünya’nın yuvarlaklığı ve kendi ekseni etrafında dönüşü gerçeğine ayetlerden işaret olarak kabul edilebilir.
A’raf 54. ayette “kovalayan” olarak gündüzün (ışığın) belirtilmesi ilginçtir. Zira ışık ve karanlık karşılaştırıldığında ışık bir enerjiyi ve hareketi içerir. Evren’de en hızlı hareket ışığın hareketidir. Karanlıkta ise böyle bir hareket çağrışımı ve ifadesi bulunmaz.
Güneş’ten gelen ışığın sürekli olarak karanlık bölgenin içine doğru hareketini görürüz. Ayette gecenin karanlığının gündüzü örttüğü belirtilir. Ancak örtme mutlaka bir hareket içermez. Olduğu yerde sabit duran bir şey de pek tabii başka bir şeyin altına girmesi suretiyle örtü olabilir. Işığı oluşturan fotonlar bir bölgeye gelmediğinde o bölgenin orada sabit duran karanlığın altına gireceğini düşünebiliriz.
DÜNYA’NIN UZAYI ÜZERİNE SARMASI
‘’Dünya Uzayı Üzerine Sarıyor” İki İtalyan fizikçi, Einstein’ın genel görelilik kuramının kolay gözlenemeyen bir öngörüsünü doğrulayarak Dünya’nın kendi çevresinde dönerken uzay-zaman dokusunu peşinden sürüklediğini gösterdi. Genel göreliliğin çıkarsınmaları, dönen bir kütlenin, tıpkı ağdalı bir zamk içinde döndürülen bir topun zamkı üzerine sarması ya da uykusunda dönüp duran bir kimsenin çarşafı üzerine dolaması gibi, uzay-zaman dokusunu da peşinden sürükleyeceğini söylüyor. …
Uzmanlara göre uzay-zamanın sürüklenme etkisi, bir uydunun yörüngesinde yılda 2 metrelik bir yalpalanmaya yol açarken, kütle dağılımının eşitsizliği nedeniyle meydana gelen yalpa, yılda birkaç bin km.yi buluyor.
Science, 22 Ekim 2004
NASA Basın Bülteni, 21 Ekim 2004 BİLİM veTEKNİK 16 Kasım 2004’’
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/haberler/fizik/S-444-16.pdf
Gökleri ve yeri gerçek ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine sarıyor ve gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneş’i ve Ay’ı da emri altına sokmuş ve onların her biri belli bir süreye kadar akıp gitmektedir. Kesinlikle, O Üstündür, Bağışlayandır.
39 (Zumer)/5
Yukarıdaki bilimsel kaynaktaki bilgilerle, Zumer 5. ayet arasındaki ilişki ilk bakışta bile göze çarpmaktadır. Ayette bahsedilen gece ve gündüz halleri, aslında, Dünya’yı çevreleyen uzaydaki ışık ve ışıksızlık durumuyla belirlenir. Dünyanın bir bölümünün üzerindeki uzay parçası Güneş’ten gelen ışık nedeniyle aydınlanmışsa o bölümde gündüz vaktidir denir. Aksi durumda ise geceden bahsedilir. Eğer bilimsel kaynakta bahsedildiği gibi Dünya, bu gece ve gündüzün asıl kaynağı olan çevresindeki uzayı kendi üzerine sarıyorsa, geceyi ve gündüzü de birbiri üzerine sarıyor demektir. Belki de Güneş ışınları çok küçük sapmalarla bükülerek yeryüzüne ulaştığı için biz bunu fiziksel olarak fark edemiyor olabiliriz.